top of page

TOPLUM YOZLAŞMASI VE SSCB ÖRNEĞİ

  • Berkay
  • 23 Şub 2024
  • 4 dakikada okunur

fısıldaşan 3 maymun
3 little monkeys degenerate on the bed (Evet! Bu yaşta 5 little monkeys şarkısından esinlenerek bir şaka patlattım ve sakalımdan utanmıyorum!)

Uzun süreli hükümetlerin, dikta rejimlerinin ve izlenen politikaların toplum üzerinde olumlu veya olumsuz bir etki bıraktığı ve bu etkinin kendilerinden sonra da uzun bir süre devam ettiği tartışılmaz bir gerçek. Fatih Sultan Mehmet’in entelektüel kişiliği ve merakı sebebiyle devlet yönetimi tarzının, haberleşmenin ve iletişimin kısıtlı olmasına rağmen halkın bir kesminin bilinci üzerindeki etkisi yadsınamaz. Acaba Fatih’in 30 sene bilim ve merakın ışığında sürdürdüğü hükmü, diğer padişahlar da sonradan devam ettirseydi Osmanlı toplumu nasıl şekillenirdi? Fatih’in yakın dostu matematikçi Sarı Lütfi’nin kendisinden sonra sapkın olduğu gerekçesiyle asılması, toplumun sonradan alacağı şeklin habercisiydi sanırım.


Türkiye’de çoğunluğun da azınlığın da hemfikir olduğu tek bir şey var; toplumun yozlaşmış olduğu. Tabii ki yozlaşmayı herkes kendi hayat görüşü üzerinden tanımlar ama gelin yozlaşmanın sözlük tanımına bakalım: ‘’Özündeki iyi nitelikleri birtakım dış etkenlerle zamanla yitirmek, özünden uzaklaşmak, bozulmak, dejenere olmak’’


Dönemsel olarak değişen hakim siyasi görüşlerin hesaplaşmasının yozlaşma üzerindeki etkisinin de payını göz ardı edilmeyecek kadar büyük olduğunu kabul etmek ile beraber bir toplumun yozlaşmasındaki en büyük payın ülke ekonomisine ait olduğunu düşünüyorum(ekonomiyi bozanlar da siyasiler değil mi sorusunun muhatabı bu cümle değil, bahsettiğim olay başka). Hatta ekonominin sebep olduğu yozlaşmanın etkisini iyileştirmenin diğer sebeplere kıyasla daha zor olacağı kanaatindeyim.


Ekonomik dengesizlik ve yetersizlikle birleşen ‘’ekonomik özgürlük’’ kavramının popülerleşmesi, bireyselleşmenin sağlıklı dozun üzerine çıkması, ''bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığın'' getirdiği başkalarına bakarak şükretme fetişi ve ardından kültürel değerlerin de kaybolmasının etkisiyle sahip olunan lüks hayatların topluma sunulmasının kolaylaşması da bu durumun iyileşmesini daha da zorlaştırıyor. Şu an yanlış politikalarla Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum, kutuplaşma ve bunun toplum üzerinde yarattığı yozlaşma etkisi açıkça görülmekte. Peki bu durumu düzeltecek olan şey doğru politikalar mı? Yeni, her anlamda kusursuz bir hükümet mi? Bu kusursuz hükümet gelirse planları ve eylemleri ülke ekonomisini dolaylı olarak da yozlaşmayı düzeltecek mi?


Toplumları yöneten devletler ve halklar arasında tuhaf bir ilişki var. Devletin halk üzerindeki etkisi bir süre sonra ağırlığını yitirip halkın devlet üzerindeki etkisi ülke durumu üzerinde daha ağır bir rol oynuyor. Son yıllarda herkesin yaptığı gibi arkadaşlarımla ülke ekonomisi hakkında konuşurken çok sık kullandığım bir cümle vardı; ''Türkiye şu anda sosyalizm ile yönetilmeye çalışılıyor ve devletin bundan başka çaresi yok'' derdim. Sermaye sahiplerini dışarıda bırakarak olaya bakınca bu söylediğimin hep arkasındayım(Mart'tan sonra sosyalizme veda edeceğiz). Bu bizi bambaşka bir konuya götürür o yüzden şimdi asıl soruya dönelim. Bu kusursuz hükümet gelirse planları ve eylemleri ülke ekonomisini düzeltecek mi?


Bu soruyu SSCB’de doğru politikalara dönülmesine rağmen yozlaşan toplum yüzünden ekonominin daha da kötüye gittiği bir örnek üzerinden anlatacağım:


Herkesin bildiği üzere Sovyetler bir dönem en büyük iki ekonomiden biriydi. Fakat ekonominin büyük, askeri gücün müthiş bir düzeyde olmasıyla halkın refahı arasında negatif bir korelasyon vardı. Haliyle halk refahı söz konusu olduğunda, halkta sistem ile ilgili soru işaretleri oluşmaya ve bunun da devleti yönetenlere yöneltilmesi kaçınılmazdı. SSCB’nin bir diktatörlük olduğunu, diktatörlüğün ise bir güç zehirlenmesi getirdiğini göz önüne alarak sosyalizmin kendi kendini imha edeceği dönemlerdeki ekonomik olaylara göz atalım.





Yolsuzluk, 1960’larda SSCB’nin siyasi ve ekonomik kültürünün bir parçası haline gelmişti. Çoğu yetkili, elde ettiği gücü kişisel çıkarları için kullanıyordu. Durum böyle olunca yolsuzlukla mücadele de elbet gündeme gelecekti. Ama yolsuzlukla mücadele sadece yöneticiler arasındaki hesaplaşmalar için bir araçtı(ne kadar tanıdık değil mi?). Teoride herkesin her ihtiyacı karşılanıyor gibi görünse de ihtiyaçları almak için uzun sıralar ve uzun sıraların ardından ihtiyacı olan eşya/hizmet bittiği için alınamadan insanların geri dönmek zorunda kaldığı durumlar yaşanıyordu. Düşünsenize, bu durumlarda tanıdığı olan insanlar, araya tanıdık sokup sıraya girmeden elde ediyor ve size kalmıyor. Devletin gücü korku saldığı için hiçbir şey yapamıyorsunuz. Sinir bozucu.


Moskova'da McDonald's sırası
Moskova'da McDonald's sırası. I'm lovin' it!


Ekonominin en çok işleyen kuralıdır; pratikte arz talep dengesiz olunca karaborsa kaçınılmazdır. Örneğin; SSCB dışişleri bakanlığı, evet yanlış duymadınız dışişleri bakanlığı, Japonya’dan gençlere yönelik eşyalar getirtip Moskova’da şişirilmiş fiyatlara satıyormuş. Bu durumun dışında ekonominin kötü gidişi, halkın ihtiyaçlarına ulaşamaması, halkta da büyük bir yozlaşma yaratmıştı. Toplumun uzun süreler boyunca birincil ihtiyaçlarına ulaşamaması çoğunlukla o toplumda sürtüşmelere, kin duygusuna ve sağlıksız bir bencilliğe yol açar. Toplum bu haldeyken, bu durumun üstüne devlet kurumlarının zayıflaması, suç oranlarında inanılmaz artışlara da yol açmıştı. Toplumun ekonomik sebeplerden dolayı yozlaşmasının çok keskin bir örneği yaşanıyordu.


Sistemin sürdürülemez hale gelmesinden dolayı son genel sekreter Gorbaçov’un döneminde bir dizi reformlara gidilmiş. Yolsuzlukça mücadele ilk defa bu dönemde etkin bir şekilde yapılmış. Glasnost, yani açıklık reformuyla, seyahat ve vicdan özgürlüğünü sağlanmış, televizyonlarda, gazetelerde farklı görüşlere ilk defa yer verilmiş ve diğer ülkelerle kötüleşen ilişkiler iyileşmeye başlanmış(bkz; Doğu Almanya’nın hasretini çektiği batı ile kavuşması). Lenin hayranı olan Gorbaçov, onun demokratik olduğunu düşünür, Stalin’i ise baskıcı bulurmuş. Stalin’in diğer ulusları SSCB bünyesine katmak için yaptığı zorbalıklar, farklı ulusların haklarını yiyerek onların omuzları üzerinde SSCB’yi yükseltmesi(koyu sosyalistlerin göz ardı ettiği bir noktadır) birliğin son genel sekreteri olan Gorbaçov’un bu düşüncesine hak vermemi sağlıyor.


Özal ve Gorbaçov
Özal ve Gorbaçov

Gorbaçov’un yaptığı bu reformların ekonomik dinginliği bitireceğini düşünmek çok olası bir durum fakat toplumun yozlaşması, ihtiyaçlara ulaşmanın zor olmasının getirdiği bencillik duygusunun sağlıksız boyutlara ulaşması sebebiyle stoklama arttı, fiyatlar düşmek yerine yükseldi, biriken kin ve öfke özgürleşmeyle beraber hesaplaşmalara sebep oldu ve SSCB’nin çöküşü engellenemedi. Toplumun aldığı hali göz ardı eden herkes Gorbaçov’un reformları yüzünden SSCB’nin dağıldığını iddia eder ama bence Gorbaçov’un reformları, reformlar ertelendikçe daha büyüklerine yol açacak toplumsal sorunların daha erken gün yüzüne çıkmasını ve azalmasını sağlamış.

 
 
 

Yorumlar


bottom of page